Sanatın fısıltısı, kaypak zamanın acımasızlığı Üzeyir'in kulağına sessizce fısıldadı. Üzeyir hortlak görmüşçesine uzandığı yerden kendisini doğruladı. Nefes nefese kalmıştı, elini makyaj masasında gezindirdi. Mavi çiçekli surahiden bardağına doldurduğu suyu içmeye başladı. Nefesi biraz daha kontrollüydü. Üzeyir kaş göz arası aynada kendisi ile karşılaştı. Ağlamaya başladı, Üzeyir ağlıyordu.
Ağladıkça yüzündeki makyaj birbirine karışıyordu. Beyaz, siyah, kırmızı ile karışan gözyaşları lacivert bir görünüm vererek Üzeyir'in karanlık yanını ortaya çıkartıyordu. Üzeyir ağlıyordu, bunu kimse bilmemeliydi. Derin bir nefes alarak ayağı kalktı, rengarenk taktığı peruğu çıkartarak kadınsı bedeninde en sevdiği kısım olan ince bacaklarına dokundu. Ölmüş annesi ile babası arasında geçen konuşmaları anımsadı.
"Bey bizim oğlan eşcinselliğe özeniyor.
Babası ayağı kalkarak;
Ne diyorsun hanım kulakların duyuyor mu?"
Annesi kararlı bir ses tonuyla:
" Geçenlerde bizim oğlanı Necmiye'ye götürdüm, odasına girmiş dudaklarını kırmızıya, yanaklarını pembeye boyamış. Eh tabii biz odaya girmez miyiz neye uğradığını şaşırdı, ağlamaya başladı.
Bir güzel hırpaladım, erkek adam şöyle olur diye başladım anlatmaya eh biliyorsun bugüne dek flört ettiği bir kız arkadaşı bile yoktur bey elaleme rezil oluruz vallahi."
Babası burnundan soluyordu
kapının eşiğinde onları dinleyen Üzeyir'i odasına götürerek
" Erkek adam dediğin masaya yumruğunu vurdu mu masayı titretecek, seni uyarıyorum Üzeyir duyuyor musun beni! "
Üzeyir büyüyor karanlığın ilk noktası oluşuyor. Yıllar sonra Shakespeare (Şekspir) tutkusu başlıyor.
Okulda küçük bir tiyatro kulübü ile ilk defa tiyatro kadrosuna alınıyor. İlk oyunu Hamlet oluyor, Üzeyir'in hayali hep Hamlet rolünde oynamak ama öğretmeni Üzeyir'i Hamlet'in annesi Gertrude ile evlenen amcası Claudius'un rolüne sokar, Hamlet olma rolü ile tutuşan Üzeyir ince bacaklarını Danimarka kralı Hamlet ile ne çok özdeşleştirir. Hem Hamlet kadın görünümlü erkek değil miydi? Üzeyir kimseyi zehirleyecek kadar vahşi bir iç güdüye sahip değildi. Beceriksizce oynadı, ne kadar çok güldüler. Claudius'u oynarken sahnede Hamlet olma isteği ile halen de yanıp tutuşuyordu. İlk ve son tiyatro oyunu oldu. Üzeyir bir daha sahneye çıkmadı. İnsanların maskotu haline gelmişti. Ne çok güldüler, acıklı bir sahnede elindeki zehiri Danimarka Kralına içeremeden elinden düşüren bir Claudius vardı. Nokta gittikçe büyüyordu, Üzeyir insanları güldürüyordu. Haftalarca biriktirdiği harçlıklarıyla salı pazarından aldığı palyaço kıyafetleri ile kariyerine başladı. Babasının haberi yoktu. Annesi ise belli bir zamandan sonra Üzeyir'i kabullenmişti. Başlarda Üzeyir palyaço rolünü özümsemiş, karanlık yanlarını kısa bir süre olsa bile unutmuştu. Yaş aldıkça bir dünyada iki farklı Üzeyir'in yaşadığı, gündüzleri gülüp insanları eğlendiren geceleri de aynada kendi görüntüsüyle ağlayan birisi haline dönüşmüştü. Anne ve babasının ölümünden sonra kafasının içi hep ergenlik dönemlerinde yaşadığı tatsız anlar, babası ve annesinin Üzeyir'i hiçbir zaman anlamadıkları ve onların biçtiği röle uymasını istediği birisi vardı. Üzeyir hiçbir zaman hiçbir röle ayak uyduramamıştı. Artık aynada ağlayan, yaşını başını almış bir palyaço görüyordu. Üzeyir dolaplardan birisini karıştırdı. Süsleme kağıt, zımbaların arasından sarı fon kartonu çıkartı.
Büyük harflerle " Palyaçolarda ağlar" diye yazdığı pankart ile her gün insanları güldürdüğü caddeye doğru koştu. Kalabalık aynıydı, Üzeyir pankartı kaldırarak yüksek sesle:
" Hey sesimi duyuyor musunuz Palyaçolarda ağlar, ben buyum. "
Kalabalık Üzeyir'in yanından geçerek yoluna devam etti. Biri gelip diğeri geçti. Üzeyir sesini yalnızca kendisine duyurdu, kalabalık yoluna devam etti. Üzeyir halen ağlıyordu.
Kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine,
Sevgisinin kepaze edilmesine,
Kanunların bu kadar yavaş
Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine.
Hamlet, William Shakespeare
Cansu Dayan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder